-CUM’A
GÜNÜ VE NAMAZI-
Cuma, ictimâ'dan alınma
bir isimdir. İctimâ': toplanmak demekdir. Gerçi cemaatla kılınan her namazda
toplanma vardır. Fakat cuma namazı, içlerinde cum'a kılınmayan mescidlerin
cemaatlarını dahî bir araya topladığı için âdeta cemaatlar cemâatidir. Zâten bu
mânâda ona «câmiu'I-cemâat» (yânî cemaatları bîr araya toplayan) derler.
Câhiliyet devrinde cuma
gününe araplar «Arûbe» derlerdi.
Bu güne ne için cuma denildiği
ashâb-ı kiram arasında yine de ihtilaflıdır. İbni Abbâs. (Radiyallahû anh)'dan
rivayet olunduğuna göre: Bu güne cum'a denilmesi, Allah Teâlâ, Âdem
(Aleyhisselâm)'ın bütün azasını bu günde halk edip; bir araya getirdiği
içindir.
îbni Huzeyme' nin Hz,
Selmân (Radiyallahû anh)'dan merfû' olarak rivayet ettiği bir hadîsde: Resûl-i
Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
Yâ Selmân! Cuma gününün
ne olduğunu bilirmisin?» diye sordu. Ben:
— Allah ve Resulü
bilir!., dedim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
«Babanın (yahut
babanızın) âzası bu günde bir yere toplanmışdır.» buyurdular., denilmektedir.
Bâzılarına göre Kureyş
Dâru'n-Nedve'de bu günde toplandığı için ona cuma denilmişdir.
Bir takımları Kâ'b b.
Lüeyy'in kavmini bu günde toplayarak, kendilerine va'z-u nasîhatta bulunduğu ve
Kâ'be'yi ta'zîm hususunda emir verdiği, ileride buradan bir Peygamber
gönderileceğini söylediği için o güne cuma denildiğini iddia ederler.
Bir takımları da bu
ismin namaz için cemâatin toplanmasına bakarak islâmiyet devrinde verildiğini
söylemişlerdir.
Cum'a gününe bu ismi ilk
verenlerin Medine'liler olduğu dahî söylenir. Rivayete nazaran Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) henüz Medîne'ye hicret etmezden önce Medine'de
Ensâr bir araya toplanarak yahudiler'in her yedi günde toplandıklarını;
hıristiyanlarında yahudîler gibi toplantı günleri olduğunu müzâkere etmişler
ve: «Biz de toplanmak için bir gün tahsis edelim! O günde Allah'a şükredelim;
zikirde bulunalım; namaz kılalım!..» demişler. Neticede eskiden arûbe dedikleri
günde toplanmaya karar vermişler. Hz. Es'ad'in evinde toplanarak onun arkasında
iki rek'at namaz kılmışlar ve bu güne cum'a demişler. Es'ad (Radiyallahû anh)
bir koyun keserek onlara ikramda bulunmuş. O gün Medîne'de müslümanlarm adedi hen'üz azmış.
Cuma namazı kitap,
sünnet, icmâ-ı ümmet ve kiyâs-i fukahâ ile sübût bulmuş muhkem bir farizadır.
Binâenaleyh onu inkâr eden dinden çıkar.
Kitap'dan delili «Ey
îmân edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ın zikrine
şitâb edin! [ Cum'a 9 ] Ve alışverişi bırakın!» âyet-i kerîmesidir. Tefsirlerin
beyânına göre bu âyetdeki zikirden murâd: Namazla hutbedir.
İslâm ulemâsı cum'a
namazının bir farîza-i muhkeme olduğuna icmâ' ve ittifak etmişlerdir.
Sünnet'den delili :
Bahsimizde göreceğimiz hadîslerdir.
Kıyâs'dan delili de
şudur: Biz cum'a günü öğle namazını, cum'a kılmak için terk etmeğe me'mûr
olduk. Hâlbuki öğle namazını kılmak farzdı. Binâenaleyh onu terk etmek, yerine
ancak ondan daha kuvvetli bir farzı îfâ için caiz olabilir.
Cuma namazının sâir
namazlardan fazla olarak bir takım şartları vardır ki, bunlar: Biri Vücûbunun,
diğeri sıhhatinin şartları olmak üzere iki nev'îdir.
Vücûbunun şartları: Cuma
namazı farz olmak için hür, erkek, mukîm ve sağlam olmak el ve ayakları sakat
olmamak gibi şeylerdir.
Sıhhatinin şartları ise:
Cuma kılınacak yerin şehir hükmünde olması, cemâat, hutbe, devlet reisi veya
naibi, vakit, umûmî izin gibi şeylerdir. Mezkûr şartların bâzısı bulunmadığı
zaman cum'a kılınamaz.